ana sayfa





:: Anasayfa
:: Tarih/Coğrafya
:: Kültür
:: Dil/Dialekt
:: Folklor
:: Nüfus/Yerleşim
:: Mutfak
:: Yayla/Mezere
:: Mimari
:: Fotogaleri
:: Fotogaleri
:: Belgeler

 

 

İletisim

Erken zamanlarda Köy ve çevresi

Gülen Köyü (Visir); Osmanlı dönemi ilk yazılı tarih kaynağı olan 1486, 1515, 1553 ve 1583 tarihli Tahrir Defterleri'nde "Karye-i Ohlara nam-ı diğer Visir" olarak kayıtlıdır.

1486 ve sonraki Tahrir Defterlerinden de anlaşılmaktadır ki köyün kuruluş tarihi çok daha ön-celere dayanmaktadır.

Osmanlı öncesi kaynaklar ve belgelerde her ne kadar Visir adı geçmese de Visir'in de içinde bulunduğu Of-Çaykara-Dernekpazarı yöresi (Solaklı Vadisi)'nde Hz. İsa'dan yüzyıllar önce (M.Ö.) yaşayan buraların yerli halkları bulunuyordu. Visir'de şu anda kullanılmakta olan bazı yer adları'nın incelenmesinden de bu tesbitimiz doğrulanmaktadır. Örneğin; köyün eski adla-rıyla mahalleleri olan Rimandoz, Trakli, Kazeno vs...

Ksenephon'un Anabasis'i..

Tarihi metinler-belgeler incelendiğinde görüyoruz ki; M.Ö. 430-355 yıllarında yaşamış olan Filozof, Tarihçi ve Yönetici Ksenephon'un "Anabasis-Onbinlerin Dönüşü" isimli eseri Trab-zon ve çevresinden bahseden ilk yazılı kaynaktır.

Ksenephon'un bu eserinde; Onbin kişilik ordusuyla Erzurum-Bayburt yolu üzerinden Trab-zon'a gelişi, bu yöredeki halklar ve geçtikleri yerlerle ilgili "Anabasis"te verdiği bilgilerden yola çıkarak yapılan yer tesbitlerinden (alan çalışmalarından) anlaşılıyor ki; Onbinler şimdiki Çaykara-Bayburt güzergahı üzerinde olan Madur dağına çıkmışlar, buradan karadenize in-mişlerdir. Ksenephon, buralarda yaşayan toplulukları ve onların bazı özelliklerini anlatıyor ve bunların yörenin yerlileri olduğunu belirtiyor.

Gülen Köyü'nün halen yaylası olan Öküzlü'nün de Madur dağı etrafında bulunması, ve bura-larda Trabzon'un ilk yerli halklarının yaşamakta olmaları, bu bölgedeki iskanın ilk yazılı me-tinler dönemine yani M.Ö. 400'lü yıllara kadar uzandığını ortaya koymaktadır.

Arrianus'un Periplo'su..

Gülen Köyünün de içinde bulunduğu Solaklı Vadisi ile ilgili bir diğer eski kaynak da M.S. 131-132 yıllarında Arrianus'un yazdığı "Periplo" (Gemi Yolculuğu) isimli eserdir. Arrianus deniz yolu ile Sürmene/Araklı limanına çıkarak doğuya doğru Rize/Pazar'a kadar olan Roma garnizonunu denetler. Trabzon'dan doğuya doğru bölgedeki nehirleri sayan Arrianus, Ofi/bugünkü Solaklı Deresi civarında yaşayan yerli halklardan bahseder ve Ofi/Solaklı Neh-ri'nin Colchiler/Kolkhlar'ın bölgesini Tsannica'dan ayırdığını belirtir. Tsan/Sanni/Canlar'ın bugün dahi son derece savaşçı ve Trabzonluların (Trabzon şehrinde oturan Yunanlı kolonicile-rin) can düşmanı olduğunu belirtiyor. O gün Romalılara haraç veren ve Kralsız bir halk olan Canlar Trabzon'un güneyine düşen Gümüşhane/Canca'dan, Trabzon'un doğusundaki Solaklı deresine kadar uzanan topraklarda yaşamaktaydılar.

Arrianus'un verdiği bilgilerden; M.S. 131-132 yıllarında Gülen köyünün de bölgenin yerli halklarınca meskun olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.


Köyün Adı

Visir adı Anadolu Rumca'sında "Güleryüzlü", "insanın neşeli olduğunda tebessüm halindeki yüz ifadesi" anlamındadır.

Tahrir defterlerinde, Salnamelerde, Fermanlarda ve diğer kayıtlarda da köyün adı Visir olarak geçmektedir.

* 15 ve 16. yüzyıla ait beş adet Tahrir Defteri (1486, 1515, 1530, 1553, 1583)

* 1877 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesi (Sultan II. Abdülhamid dönemi)

* Dahiliye Vekaleti'nin Trabzon Vilayeti'ne ilişkin "Son Teşkilat-ı Mülkiyede Köylerimizin Adları" isimli resmi yayının (1928, İstanbul) 733. sayfasında köyün adı Visir olarak kayıtlı-dır.

Visir'e ilk yerleşenler

Şüphesiz ki Köy Tarihini bağlı olduğu ilçe ve şehir tarihinden ayrı değerlendirmek mümkün olmadığından, öncelikle Trabzon ve Doğu Karadenizin tarihi arka planını ana hatlarıyla da ol-sa bilmek gerekiyor.

İlk çağ kaynaklarının verdiği bilgilere göre; Trabzon şehri ve civarında bilinen ilk yerleşimler M.Ö. 2000 yılına kadar gitmektedir. Bu tarihlerde Kafkasya üzerinden Karadenize inen ve yerleşen, kimi bilginlerce Hititler'in bir kolu olduğu ifade edilen Luwi/Pelasg'larla karşılaşı-yoruz ki; Alman tarihçi Fallmerayer ve Fransız Tarihçi Texier'in bölgenin 'yerli halkı' olarak belirttiği Pelasg'lar Trabzon'un ilk kurucuları ve bölgenin yerli halklarıdır.

Gülen Köyü'nde (yukarıda belirtildiği üzere) bazı yer adlarının (Rimandoz, Kazeno, Trakli vs.) M.Ö. 2000'lerde Trabzon ve çevresinin ilk iskanını gerçekleştiren Pelasg (diğer adıyla Etrüsk) dil ve kültürünü çağrıştırması bu yöredeki iskanın M.Ö. 2000 yılına kadar uzanabile-ceği ihtimalini akla getirmektedir.

Kuşkusuz; M.Ö. 2000'lere ait bilgilerin doğrulanabilmesinin veya yanlışlanabilmesinin güç-lüğünü de dikkatlerden kaçırmamak gerekiyor.

Gerek Ksenophon'un M.Ö. 400 yılında bölgeden geçtikten sonra kaleme aldığı Anabasis adlı eserinde ve gerekse diğer antik kaynaklarda yer alan bilgilere göre Doğu Karadeniz ve özel-likle Trabzon civarlarında; İskitler, Makronlar, Driller, Khalbyler, Tibarenler, Kohl'lar, Mossynok'ler gibi yerli kabileler/ topluluklar yaşamaktaydı.

Fallmerayer ve Texier'in kuruluşunu M.Ö. 2000'lere kadar götürdüğü ve ilk kurucularının Pelasg'lar olduğunu söylediği Trabzon ve çevresinde yaşayan ve ilk defa M.Ö. 400'de Ksenophon'un adlarından bahsettiği Makron, Mossynek, Dril, Khalby, Tibaren, Kohl gibi 'ilk topluluklar'ın Pelasg'ların bölgede kalan kabileler olduğunu söyleyebiliriz.

Bu topluluklardan Makronlar Of ve çevresinin yerlileriydiler.

M.S. I. yüzyıldan itibaren bölge ile ilgili kitap ve belgelerde bu yerli toplulukların tek bir ad altında Tsan/Sanni/Can'lar olarak adlandırıldığını görüyoruz.

Maçka/Livera'lı 'Bölge Tarihçisi' İlyas Karagöz; henüz yayınlanmamış "Mitostan günümüze Pontos" adlı eserinin 'Pontos halkının kimliği' bölümünde bölgedeki toplulukları: "Pontos yö-re halkının etnik kimliği Makron, Koh, Dril, Mösinek, Tibaren gibi Kafkas kökenli daha son-raları Laz adı altında birleştirilen ve Bizans döneminde Balkanlardan yoğun miktarda getirilip bölgeye yerleştirilen Avar, Bulgar, Peçenek ve Komanlar gibi hristiyan Türklerden oluşan, gittikçe Rumlaşan, fetihten sonraları, önce Müslüman sonra da Türkleşen halkların karışıp kaynaşmasından oluşan" olarak özetliyor.


Bölgede Yunanlıların görünmesi ise M.Ö. 756 yılında Miletli'lerin ticaret kolonileri kurmak amacıyla Trabzon'a gelmeleri ve şehir içinde tutunmaya başlamalarıyla gerçekleşmiştir. An-cak Yunanlı koloniciler bölgeye geldiklerinde Trabzon ve çevresinde yerleşik bulunan toplu-luklarla (Pelasg kabileleriyle) olan ilişkileri, 356 yıl sonra Ksenephon'un Anabasis adlı ese-rinde okuyoruz.

Ksenophon'dan 200 yıl sonra Coğrafyacı Amasya'lı Strabon M.Ö. 7 (veya M.S. 18-19 yılları) yüzyılda yazdığı 'Geographıka' adlı eserinde Anadolu coğrafyasını anlatırken Pelasg'lardan vurgu ile bahseder "Pelasgların büyük bir kavim olduğuna tarih tanıklık etmektedir" der ve Anadolu coğrafyasının pek çok yerinin Pelasglar tarafından iskan edildiğini belirtir.

Tarihçi Herodot (M.Ö. 490-425) da İskitler, Mosinekler, Tibarenler, Kolkhisler, Makronlar ve Kimmerler'den Anadolu'nun ve Doğu Karadeniz'in yerli halkları olarak bahseder.

Gene Strabon; Tibaren'lerin, eski zamanlarda Makron'lar denen San'ların, Heptakometler'in, Kolkhis'lerin, Khaldai (Khalybes)lerin Trabzon'un (Trapezus) yerlileri olduğunu anlatır.

Trabzon şehir merkezine egemen olan Yunanlı kolonicilerle civardaki adı geçen yerli toplu-lukların sürekli savaş halinde olduklarını yine Ksenophon'dan öğrenmekteyiz.

Prof. Afif Erzen; yapılan arkeolojik araştırma ve kazılar sonucu, insanlığın en eski devirlerin-den beri Karadenizin iskana elverişli yerlerinde insan topluluklarının yaşadığını ve bu yaşa-mın M.Ö. 2. binlere kadar uzandığını ifade ederek, bu yörelerde Eski Tunç ve Eski Hitit de-virlerine ait malzemelerin varlığından bahsetmektedir.


Daha sonraları bölge Pers (MÖ 521), Makedon (İskender MÖ 331), Roma (MÖ 63), Bizans (MS 395-1204) istilasına uğramıştır. Bizans egemenliği/Justinianus döneminde VI. yy.dan iti-baren bölgedeki yerli halklar tedrici olarak Hıristiyanlaştırılmaya ve rumlaştırılmaya başlan-mıştır. Bu çağlarda Türk asıllı halklar da (Bulgarlar, Kumanlar, Peçenekler, Uzlar, vs..) bölge-ye gelmeye başlar. Ayrıca MS 705 yılında ilk kez Müslüman Araplar Trabzon Bölgesi'ne ge-lirler. Daha sonra İstanbul'dan kaçan Kommen Ailesi'nce MS 1204-1461 Trabzon Rum İmpa-ratorluğu kurulur.

Özetle söylemek gerekirse; bölge ile ilgili yazılı kaynakların incelenmesinden ortaya çıkan tablo: Doğu Karadeniz Bölgesi ve özellikle Trabzon çevresinin; dolayısiyle Of-Çaykara-Dernekpazarı'nın tarihi arka planında ilk yerleşimlerin Kafkas kaynaklı topluluklarca gerçek-leştirildiğidir.

Doğu Karadeniz Bölgesi ve Trabzon'un antik ve yakın tarihini tek bir etnik kökene dayandır-mak, günümüze ulaşan yazılı kaynaklara rağmen, türklerden önce bölgede yalnızca Yunan-lı/Rum'ların yaşadığını veya yalnızca Hellen kültürünün egemen olduğunu iddia etmek doğru ve bilimsel bir yaklaşım değildir.

Gülen Köyü'ne Türk Yerleşimi

Osmanlı Dönemi Tahrir defterleri incelendiğinde 1461-1583 tarihleri arası Of-Çaykara-Dernekpazarı merkezleri ve köylerinde Müslüman-Türk iskanının Trabzon'un fethiyle birlikte hız kazandığını ve yeni bir idari yapılanmanın (Timar Sistemi) sözkonusu olduğunu görüyo-ruz.

Trabzon'un fethiyle(1461) birlikte tutulmaya başlanan Tahrir defterleri incelendiğinde anlaşı-lıyor ki; Nikola, Kolandri, Teodor, Lefter, Paul, vs. gibi Hristiyan Rum'ların yanı sıra Karaca, Turhan, Aykut, Çankan, Kura, Kurt, Laçin, Barkan, isimli Kuman/Kıpçak Türkleri de Visir'de yaşamaktadır.

Kuman/Kıpçak tarihleri ve Osmanlı Tahrir Defterlerindeki veri ve bilgilerin tahlili sonucu; Visir'e fetihle birlikte (1461) gelen Müslüman-Türk topluluklardan önce köyde 1060'dan beri Kuman/Kıpçaklar bulunuyordu.

Gerek şahıs adları gerekse de köydeki bazı yer ve eşya adları ve konuşulan dil-lehçede de ön-ce Kuman/Kıpçak, sonra ise Oğuz izleri bugüne kadar taşınmış, halen de varlığını muhafaza etmektedir.

Gülen Köyü'nde bugün konuşulmakta olan dil ise eski türkçenin yani Kıpçak/Oğuz dil grubu-nun izlerini taşımaktadır.

Şu hususu önemle belirtmek gerekiyor: XV. ve XVI. yüzyıllar etnik kimliklerin değil, dini (İslam-Hıristiyan) kimliklerin öne çıktığı, dünya görüşü ve yaşama biçimlerinin dini refe-ranslara göre şekillendiği yüzyıllardır. Visir'de de Hıristiyan Rum'larla bir arada yaşayan Kuman/Kıpçak Türklerinin aynı dine mensup olmaları etnik kimlik gözetmeden birarada ya-şamalarının en önemli nedenidir.

Fetihden sonra Trabzon ve çevresine (Of'a-Visir'e) gelen Müslüman Türk'lerin (Oğuzlar) bu-ralarda yaşayan Kuman/Kıpçak Türkleriyle aynı etnik kimliğe sahip olmaları Ku-man/Kıpçakların İslam Dinini gönüllü kabul etmelerini de sağlamıştır.

Kuman-Kıpçak Türklerinin Hristiyan-Ortodoks oldukları ve Trabzon'un Fethinden sonra Of ve çevresinin müslümanlaşma sürecinde ihtida ettikleri gözönüne alındığında daha sonraki kuşaklara Müslüman isimleri verdiklerine şahit oluyoruz. (Süleyman, Musa, Ahmet, Mehmet, Yusuf vs..)

Tahrir Defterlerinin ortaya koyduğu gibi; Visir'de Miladi 1500'lü yıllarda 4 grup insan yerle-şimi görüyoruz.

Bunlar;

Hristiyan Türkler (Kuman/Kıpçaklar), Müslüman Türkler (Oğuzlar, daha sonra Ku-man/Kıpçak'lar), Hristiyan Rum'lar ve İhtida eden Hristiyanlar'dır.


Visir'de Timar sahipleri

1486 tarihli defter:

Trabzon'un Fethi (1461)'nden 25 yıl sonra tanzim edilen II. Bayezid dönemine ait ilk defter olan 1486 (H. 892) tarihli "Trabzon Mufassal Timar Defteri"nde; Visir'i Ohlara köy grubu a-dı altında buluyoruz. Bu tarihte Ohlara Köyü (Karye-i Ohlara) 3 parçaya, bu parça köylerin gelirleri de 5 timar hissesine ayrılmıştır.

Ohlara Köyü'nün 2. parçasına ilişkin defterin 306 ve 307 nci sahifelerinde; "Timar-ı Mehmed veled-i İbrahim (Rumelinden sürülen Arnavudlardandır). Ve Abdi ve Murad" kayıtları vardır. Yani "Rumeli'den sürülen Arnavutlardan İbrahim oğlu Mehmet ve Abdi ile Murat'ın timarı" olarak, "Hisse an karye-i Ohlara, timar-ı mezkürun" yani "Adı geçenlerin timarı olarak Ohlara köyünün hisseleri"şeklinde kayıtlıdır. Bu parça köy 128 hane, 6 bekar erkek (mücerred) ve 3 dul kadın (bive)'den müteşekkildir. Tahmini nüfusu 661 kişidir. Timar Sa-hipleri dışında müslüman yoktur.

Ohlara'nın bu 2. parçası bugünkü Visir köyüdür. Timarının 3'e ayrılıp bir bölümünün (Şu an-da köyde yaşayan geniş sülale olan Abdioğulları'nın atası ) Abdi'ye verilmesi burasının Visir olduğunu gösteriyor.

1515 tarihli defter:

1515 tarihli Osmanlı Tahrir Defterinde Visir'in önce (Köye Müslüman-Türk olarak ilk yerle-şen Abdioğulları'nın atası) Abdi'ye, Abdi'nin vefatından sonra da oğlu Hızır'a "havale edil-diği"ni görüyoruz. Bu tarihte Visir'de 6 Müslüman-Türk hane bulunmaktadır.

Diğer kayıtlar..

1610 tarihinde Padişah I. Ahmet döneminde Sadrazam Kuyucu Murat Paşa komutasında İran Seferi'ne katılanlar arasında Visir'den Timarlı Sipahi olarak Ali ve Ramazan isimli iki şahıs vardır.

Trabzon'un fethinden (1461) önce Visir'in Solaklı vadisinde bulunan bazı büyük manastırlara ait vakıf olduğunu görüyoruz.

1400-1500'lü yıllarda da köyde Fındık, Ceviz, Kendir, Kestane, Bostan yetiştirildiğini görü-yoruz. Gene bu yıllarda köyde 2 adet değirmenin olduğunu da yukarıda adı geçen kaynaklar-dan okuyoruz.

Bu yıllarda Visir'in nüfusu 40-46 hane arasında değişmektedir.

1584 tarihli III. Murat tuğralı defterde Visir'in toplam vergisi 5.000 akçadır ve "Timar-ı İbra-him-İbrahim'in Timarı"dır.

1603 tarihli I. Ahmet tuğralı İcmal Defteri'nde de Visir'in toplam vergisi 5.000 akça olup, "Timar-ı Halil Dizdar-ı Yomra-Yomra Dizdarı Halil'in Timarı"dır.

Gülen Köyü'ne Müslüman-Türk (Oğuz) Yerleşimi

1071'den itibaren Anadolu'ya Müslüman Türk'lerin kitleler halinde girişinden sonra Doğu Karadeniz Bölgesine en yoğun iskan hareketi Trabzon'un fethiyle birlikte (1461) başlamıştır. Bu tarihten itibaren bölgede Müslüman-Türk nüfusun tedrici olarak çoğalmaya başladığını görüyoruz. Bir taraftan fethedilen bölgeye Müslüman-Türk unsuru yerleştirilirken diğer ta-raftan Osmanlı'nın hiçbir asimilasyona başvurmadan, müthiş bir toleransla (hoşgörü) gayr-i müslim tebaa'nın bu bölgede varlığını 1800'lü yıllara kadar sürdürdüğünü de görüyoruz.

Bilindiği üzere Doğu Karadeniz Bölgesi'ne yerleşen Müslüman-Türklerin büyük bir bölümü; Oğuzlar'ın Çepni boyudur. 1461'e kadar Giresun, Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir'de yani Trabzon'un batısında yaşayan Çepni'lerin 1461'den itibaren Trabzon'un doğusuna (Yomra, Arsin, Araklı, Sürmene, Of çevresine) doğru yayıldıklarını görüyoruz. Tahrir Defterleri'nden de fetihden sonra Of ve köylerine Müslüman Türk boyu Oğuz/Çepni'lerin yerleştiğini anlıyo-ruz. Gülen Köyü'ne de fetihle birlikte Müslüman Türk'lerden Oğuz/Çepni'ler yerleşmişlerdir.

Gülen Köyü'nde bulunan 'Büyük Aile-Sülale"ler şunlardır:

Abdioğulları, Ayazoğulları, Cevahiroğulları, Çobanoğulları, Gençahmetoğulları, Hacımahmutoğulları, Hacısalihoğulları, Hacıyakupoğulları, İslamoğulları, Kamiloğulları, Karabiberoğulları, Kocalekoğulları, Kofoğulları, Mollahasanoğulları, Mollamustafaoğulları.Mollaömeroğullları, Ustatemeloğulları, Uzunmehmetoğulları,

Öküzlü Köyü/Yaylası

Halen Gülen Köyü'nün yaylası olarak kullanılan Öküzlü, 1515 ve 1583 yılında Of'a bağlı bir yerleşim birimi (köy)'dir. Öküzlü'de o yıllarda Rumlar yaşamasına rağmen adının Türkçe O-ğuzlu'dan galat olarak Öküzlü olması ve civardaki şu anda gene Of, Çaykara ve Bayburt yay-laları olarak kullanılan bazı yerleşim birimlerinin Türkçe adlar taşıması buraların Müslüman-Türk izleri taşıdığını ortaya koymaktadır.

Öküzlü'nün XVI. yüzyıl tarihli Tahrir Defterlerinde "Karye-i Devasır-Nam-ı diğer Öküzlü" olarak geçmesi yani diğer adının Devasir olması, 8. Yüzyılda Trabzon ve civarına akınlar ya-pan Müslüman Arapların da bu bölgeye gelmiş olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Daha sonra Trabzon'un fethiyle birlikte aşağılara yani şimdiki Gülen Köyü'ne ve sahile doğru yerleşimler başlamıştır.

Coğrafya ve Fiziki Yapı

Eski adıyla Visir, bugünkü adıyla Gülen Köyü; Trabzon'un Dernekpazarı İlçesi'ne bağlı 330 hane'den oluşan ve tüm Doğu Karadeniz bölgesinin doğuya doğru giderek yoğunlaşan ve ko-yulaşan"büyülü yeşil"inin coğrafyanın her karesine egemen olduğu bir Orman Köyü'dür.

1948'e kadar Of'a, 1948'den 1990'a kadar da Çaykara'ya bağlı kaldı.

Trabzon'a 85 Km, Of'a (denize) 17,5 km., Çaykara'ya 11 km., Dernekpazarı'na ise 4 km. me-safededir. Rize'ye (doğusunda kalmaktadır) ise 45 km'dir. Of-Çaykara asfaltının 15. Km.'sinden sağa yukarı doğru ayrılır. Köyaltı'ndan (Of-Çaykara asfaltına paralel) Solaklı de-resi geçmektedir.

Of' sınırlarının bitimi ve Dernekpazarı sınırlarına girişte ilk köydür. Nüfus yoğunluğu bakı-mından Çaykara ve Dernekpazarı'nın en büyük köyüdür.

Köyün Yüzölçümü: 16.645 dönümdür. Bunun;

9.725 dekarı Çayır, 5.100 dekarı Fundalık, 500 dekarı Bahçe, 250 dekarı Çay, 520 Dekarı Fındık, 50 Dekarı Yerleşim Yeri, 500 Dekarı Kayalık'tır.

Son yıllarda çay ekimi çoğalmış, bazı ormanlık alanlar çay alanı haline getirilmiştir.

Karadenizin coğrafi özelliğine uygun olarak araba yolundan önce açılan ve çakal yolu denilen yollar dolambaçlıdır. Hatta 1817'de yazılan 'Karadeniz kıyıları tarih ve coğrafyası'nda abartılı bir şekilde de olsa "..Of yolları o kadar dolambaçlıdır ki rehbersiz içeri girmek mümkün de-ğildir.." denmektedir.


Nüfus, Yerleşim, Yaşam

Köy arazisinin artan nüfusu besleyememesi nedeniyle yaşanan göçler köyün nüfusunu fiilen azaltmıştır. Şimdilerde yaz aylarında artan nüfus kış aylarında azalır. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre köy 330 haneden ibarettir.

Dernekpazarı İlçe Nüfus Müdürlüğü'ndeki kayıtlarda ise; köyün nüfusu şu şekildedir:

Kadın : 2.845 (% 52) Erkek : 2.627 (% 48) Toplam: 5.472

Köyde yaşayan nüfus ile Köy kütüğüne kayıtlı nüfus arasındaki bu büyük fark (8 kat) yoğun göçün bir göstergesi olduğu gibi aynı zamanda; köyden oldukça uzak il ve ilçelere yerleşmiş Gülen Köyü kökenli ailelerin nüfus kayıtlarının hala Dernekpazarı-Gülen Köyü'nde olması Karadeniz insanındaki "aidiyet ve mensubiyet duygusu"nun güzel bir örneğini göstermekte-dir.

Doğu Karadeniz Bölgesi'nin yerleşim ve yaşama biçimi Gülen Köyü'nde de ayniyle devam eder. Yılın 12 ayı tabiat şekil değiştirir ve yeşil'inin tüm tonlarını sergiler.


Günlük Hayat gün ağarmadan sabah ezanıyla birlikte başlar. Sabah namazının kılınmasından sonra, evin her iki sokak kapısı açılır. Ev kapılarının güneş doğmadan açılmaması "bereket-sizlik" olarak yorumlanır. Sonra (kış ayları hariç) mevsimin özelliğine göre ya çay ve fındık toplamaya, ya ineklere ot yapmaya (toplamaya), ya da tarlada çalışmaya gidilir. Kış aylarında ormanlardan yakacak için odun yapılır ve evin diğer "iç işleri" ile uğraşılır. Hayat adeta tabii olarak kendiliğinden düzenlenmiştir.

Günlük yaşamda, ev ve hayvanların ihtiyaçları insanların sırtında taşınır. Köy yollarının açıl-masıyla birlikte bu uygulama bir miktar azalmıştır.

Aileler genellikle 3-6 çocukludur.

Yayla Yaşamı

Köylülerin halen yayla olarak kullandığı Öküzlü (Karye-i Devasir/Devaser) H. 991 (M. 1583) yıllarında köy olarak meskündur.

Bugünkü araba yolları ulaşıma açılmadan önce yayla zamanı geldiğinde her aileden birer-ikişer kişi hayvanları (inekleri) önüne alarak toplu halde sabah ezanıyla birlikte yola çıkılır. Yol üzerinde konaklayarak ikindi vakti yaylaya ulaşılırdı.

Köyden yaylaya gidiş ve yayla yaşamıyla ilgili Fatma Düzenli (78) şunları anlatıyor:

"Sabaha iki, uç sahat kalarak koparduk köyden. Yurume kiderduk. Obamuz var idi pizum da. Kaynanam tururdi oraya. Akşama yakin yaylaya kiderduk. Ne havesluklan kiderduk. Yukler arkamuza, sepetum ağir. İnekler oğumuze. Haykira haykira, türki teye teye. Pitun kari kuri. İ-nekleri pirleştururduk. Kariler oğinden, erkekler olarun peşine. Kiderduk Körneğe. Ortan Sultan Murata, Lemon Suyina. Eskiden oyle pi konak eterduk oraya. Hep erkekler karilari alu yetururdiler. Şindi oyle pişe yok. Ama pazkeren ne furtunalar ta eterdi. Oyle furtunalar olurdi ki, halaz yağarti. Vururti yuzumuze, siğirlarun yuzine. Pazen çanumuzi zor kurtarurduk. Yay-ladan tönişte da kar furtunalari olurdi. Furtunaya yakalanan zor kurtulurdi.

Yaylaya uç, uçbuçuğay tururduk. Sora Mezerelere enerduk. Oğine yaylaya siğirlar içun çoban tutarduk. Siğirlar aşardi pizum yerleri paşka yaylalarun yaylimlarina kiderdi, tağilurlerdi. O-nun içun çoban tutarduk. Şindi çoban tutmayiler. Oğinden yaylim pulmazdiler, siğirlar kalabalukti, koyinlar varti."

Osman Düzenli (68); "Eskiden yaylaya 1500 sığır olurdi. 3 tane çoban tutardiler. İspatan ve paşka yaylalardan yaylim alurlerdi. Şindi 200 tane siğir zor oluyi." diyor.

Hasan Düzenli (80) çocukluğunda yaylaya gidişini şöyle anlatır: "Mola Şağban Husni'lan pile peni (o zaman çecuk iduk) alur yaylaya ketururti. Yayan, ayaklarumuz yalinayak, paşaçuk kelurduk. Pazisinun çaruği variti. Siğirlar oğumuze kelurduk. İspatan'a kiderduk, komşiluk eterduk. Pizum yaylanun inekleri otlamak içun hau tepeleri aşardiler. İspatanlilarun hudütlerine kirerdiler. Olar da surup alurtiler siğirlari. Pizden para alurtiler keri vermek içun. Pazilari insafli olurti. Aşağa yokari 1940'lerde.."

Dernekpazarı-Sultanmurat Yaylası arası 14 Km.lik bağlantı yolu 1998 yılında ulaşıma açıl-mıştır.

Önceleri hayvanların daha iyi beslenmeleri (yaylak) amacıyla ot yetiştirmek, daha iyi yağ, süt, peynir yapmak için geçici olarak yılın Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında göç e-dilen uçsuz-bucaksız çimenlerin bir halı gibi tabiatı dokuduğu düzlüklerdir. Bugün ise "yayla-cılık" hayvancılıktan çok dinlenme amaçlı, alışkanlık ve geleneğe bağlı olarak yaşatılmakta-dır. Yaylaların yüksekliğinden dolayı bir anda ortalığı kaplayan sis ve dumanda yolunu kay-betmek bile mümkündür. Güneşli havalarda insanların yüzleri, özellikle de burun ve kulakla-rının üzeri soyulur.

Yayla evlerine "oba" denir.

Öküzlü Yaylası, yol üzerinde önemli bir uğrak ve durak yeri olan Sultan Murat Yaylası (2000 m.) ile Limon Suyu Yaylası (2100 m.)'nın biraz ilerisindedir.

Yaylanın karşısındaki tepenin adı Herami'dir. Eski Öküzlü ile Yeni Öküzlü'nün arasındaki vadinin adı da Korop'tur.

Öküzlü Yaylası ile ilgili S. Akyüz şunları söylüyor: "Aslinda pura kimsenun teyildi. Eski Okuzliye kişlartiler.Habu yaylaya İşkenazlilarun kelduği aşağa yokari yuz seneluk mazitur. Hacihasanoğli var idi. Tört yayla onun idi. Fotinos'li iti. Okuzli, Mahtala, Kovuktaş, Halkomas. Bu tört yayla onun emrinde iti. Tevlet pundan vergi alurdi. Vergiyi vermeduği kibi devlet tutti aldi yeri ondan. Pi hak talep etemedi. Oldi Hazne mali. Pizum eskilerumuzle İşkenazlilarun eskileri kurdiler yaylayi. Eskiden nereye osa tururdun. Sikişma yoğidi. Teşki arkadaşum olsa. Oyle kuruldi, kaldi işte. Şindi tabi artti Pen pizum yaylayi 17 hane ikan pilurum."

Hasan Ayaz (100-müteveffa): "Okuzli yaylasi eveli şenlik iti. Evvela pizumkiler şenledi, sora İşkenazli'lar keldi."

Yöre insanında yaylaların özel bir anlamı vardır. Yaylalar adeta "özgürlüğün" ve "bereket"in sembolüdür. Yazbaşı özgürlüğe çıkış kapısıdır. Çünkü köydeki yaşam (coğrafyanın zorunlu-luğundan) dağ ve ormanlarla kuşatılmıştır. Yaylada ise uçsuz bucaksız dümdüz yeşillikler in-sanı çağırır, ufka doğru çeker. Köydeki günübirlik yaşam kendini yayladaki derin-içsel yaşa-ma bırakır.

Yayla hasreti ve özlemi duygu-yoğun olarak türkülerde de sıkça dile getirilir:

E yaylalar yaylalar Yaylanun çumenine
Çumen pağladunuz mi? Kuzi yayilur kuzi
Kideyirum askere Pekledum da kelmedun
Kizlar ağladunuz mi? Seni kağurun kızi

Yaylanun çumenine Yaylanun çumenleri
Yaydum kuzilarumi Kardan ağlayi kardan
Allahum poyle yazdi Allahini sevenler
Kara yazilarumi Ayirman peni yardan

Sultanmurat sulari Ah yaylalar yaylalar
Ya akmasun akmasun Size yeşilluk terler
Ne oldi sana yarum Kün toğmadan ayrilduk
Tarafıma pakmasun İşitenler ne terler

Yayla çumeni karlar Yayla çumeni menden
Su olup ta akarler Pen ayrilamam senden
Tedum konuşmayalum Yer toyarsa rahmetten
Kizlenup ta pakarler Pen da toyarum senden

Kideyikan yaylaya Yayladan keluyisun
Çattum elma serkisi Hane yağun yoğurdun
Pu kadar küzellukler Pen seni kiz pilurdum
Hep Allah'un verkisi Tokuz kere toğurdun

Mezereler

800 m. yükseklikte ve yayladan köye dönüşte Eylül ve Ekim aylarında geçici olarak (gene hayvanların iyi beslenmeleri ve yağ, süt, peynir yapmak için) barınılan, Anadolu'nun bazı bölgelerinde Mezra veya Mesire yeri de denilen yerleşim yerleridir. Köye nisbetle düz arazi yapısına sahiptir. Kasalak Dağı'ndan dolayı (Yüksekliği 1.450 m.) Gülen Köyü Mezereleri Kasalak olarak adlandırılır. Mezere evlerine de oba denir.

Köyün mezereleri Kondu, Çoruk, Sürmene/Seveho ile sınırdır. Kasalak düzü denilen mezere düzlüğü önceleri Yarakar'lılardan alındıktan sonra köyün mer'ası olarak kullanılmaya baş-lanmıştır.

Of-Sürmene sınırında bulunan Kasalak Dağı, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı-Rus savaşla-rının Kafkas Cephelerinde cereyan eden çarpışmalara sahne olmuştur. 25-30 Haziran 1916 ta-rihlerinde Rus Kuvvetleri Osmanlı 2. Süvari Alayı ve 4. Alayı tarafından Sultanmurat'tan Kasalah dağına kadar kovalanmış, Rus askerleri Kasalah'dan Of'a doğru panik halinde kaç-mışlardır. Kasalah dağının çeşitli yerlerinde bu savaşlardan kalma mezarlar vardır.

Gülen Köyü mezeresi iki bölüme ayrılır. Bozdağ Mahallesi'nin yerleşim yeri olan ve 12 ha-nenin yaşadığı Refanlar ile Yeni Cami Mahallesi'nin yerleşim yeri olan ve 20 hanenin yaşadı-ğı Kasalah.

Mezere mevsiminde mezerelere çıkıldığında ilk iş olarak evlere yılan girmemesi için ocak ya-kılır ve ocağa kükürt dökülür.

Gerek köy, gerek mezereler, gerekse de yaylaların "anlatılamaz güzellikleri" ancak "yaşaya-rak" hissedilir. Buralar insanın yalın olarak tabiatla başbaşa olduğu "yeşil cennet köşeleri"dir. Yeşil; bir halı serilmiş gibi köyün her karesine hakimdir. Tabiat kendini sürekli ve çok hızlı yeniler.

1960'lı yıllara kadar köylüler kendi giyinme, yiyecek ve barınma ihtiyaçlarını kendileri üreti-yorlardı. Yani her ev "kapalı bir üretim merkezi" idi de aynı zamanda. Tarlalara ihtiyaçları kadar kenevir kendir ekilir. Bundan ip, iplik yapılır, iç çamaşırları dokunurdu. Koyun yünün-den çorap, yatak çarşafı, havlu (peşkir), inek derisinden Çarık yapılırdı. Çarığı kimi kendisi yapar, kimisi de başkasına yaptırırdı.

Bu konuda Osman Düzenli (68); "Eskiden, pizum çecukluğumuzde kaz lambalari, idare lambalari var idi. Anam ocaktaki ateşun işiğilan kice sabaha kadar keten tokurdi. Hedik, forotiko kömlekleri.." diyor.

Deterjan kullanımından önce köyde çamaşırlar sepet içerisine konulur, üzerine odun külü se-rilerek kaynar suyla yıkanırdı. Bu yıkama işlemine tola (veya dola) denirdi.

Köy halkı müsrif değil kanaatkardır. Nimete şükretmek adeta bir vecibe haline gelmiştir. (Şa-hit olduğum bir anekdot: Köyün yaşlı kadınlarından birisi, elektriğin köye verilmesi üzerine "Ya Rabbi çok şükür, Visir'de elektriği görecek miydik." demiştir.)

Visir (Gülen) Köyü Ağzı

Gülen Köyü Ağzı; şu anda da eski türkçenin ağız özelliklerini taşımaktadır. Özellikle de O-ğuzca'nın özelliklerini devam ettirici bir yapıya sahiptir. Prof. Ahmet Caferoğlu; Trabzon ve çevresi ağızlarında kelimelerin başındaki (g)lerin (k) ve (d) lerin (t) şeklini almasının doğru-dan doğruya Göktürk-Uygur türkçesinden kaynaklandığını belirtmektedir.

Gülen Köyü'nde şu anda kullanılan Türkçe'de Kuman/Kıpçak lehçesi'nin de izleri görül-mektedir. Gülen Köyü'ne ilk yerleşimin Kuman/Kıpçak olduğu gözönüne alındığında; "Kıp-çakların bazı geleneklerinin Oğuzlar'ınki gibi olduğu söylenir. Kaşgarlı Mahmut da Oğuz leh-çesi ile Kıpçak lehçesi arasında birçok benzerliklere işaret eder. Bu hususlar Kıpçakların, gü-ney komşuları Oğuzların kültürlerinin tesirleri altında kalmalarından ileri gelmiş olabilir."

Kaşgarlı Mahmut da; "Kırkız, Kıfçak, Oğuz, Toxsı, Yağma, Çigil, Uğrak, Çaruk boylarının öztürkçe olarak yalnız bir dilleri vardır" demektedir.

Gülen Köyü ağzı'nda Kıpçak/Oğuz lehçesine uygun olarak;

· 'G' harfi yerine 'K' : (G)idiyorum '(K)ideyirum', (G)ülüyorum '(K)üleyirum', '(G)elin' '(K)elin', (G)azel '(K)azel', (G)ök '(K)öğ' şeklinde telaffuz edilir.
· 'Ü' harfi yerine bazan'U' bazan 'E', bazan da 'İ' kullanılır: (Ü)çüncü '(U)çunci. K(ü)ç(ü)k 'K(u)ç(u)k', B(ü)y(ü)k 'P(e)y(u)k'. (Ü)züm '(İ)zum'.
· 'I' harfi yerine bazan 'İ', bazan 'U' kullanılır: Olmal(ı) 'Olmal(i)'. Al(ı)nmal(ı) 'Al(i)nmal(i)'. Çal(ı) 'Çal(i)'. Kald(ı) 'Kald(i)'. Çald(ı) 'Çald(i)'. Sak(ı)z 'Sak(i)z'. F(ı)nd(ı)k 'F(u)nd(u)k'. Kal(ı)n 'Kal(u)n'. Sarmaş(ı)k 'Sarmaş(u)k'.
· 'B' harfi yerine bazan 'P' kullanılır: (B)ilemezmisin '(P)ilemezmisun'. (B)öyle '(P)oyle.
· 'S' harfi yerine bazan 'Ş' kullanılır: İ(s)temez 'İ(ş)temez'.
· 'İ' harfi bazı yerlerde 'U', bazı yerlerde de 'E' olarak kullanılır: Gidermis(i)n 'Kidermis(u)n. Ç(i)men 'Ç(u)men'. Öğretirmisin 'Oğreturmis(u)n'. Bilez(i)k 'Pilez(u)k'. (İ)nelim '(E)nelum'. (İ)htiyar '(E)htiyar', Niç(i)n 'Niç(u)n.
· 'Ö' harfi kimi yerde 'O', kimi yerde de 'E' olarak kullanılır: (Ö)ğretmen '(O)ğretmen'. G(ö)vde 'K(o)vde'. (Ö)nder '(O)nder'. (Ö)lmüş '(E)lmiş.
· 'Ç' harfi kimi yerde 'C', kimi yerde 'Y' kimi yerde de 'Ş' olarak kullanılır: Kemen(ç)e 'Ke-men(c)e'. Ka(ç)ıyormusun 'Ka(c)ayimisun'. İ(ç)lik 'İ(ş)luk'. Ni(ç)in yerine 'Ni(y)un'.
· 'J' harfi 'Ç' olarak kullanılır: (J)andarma '(Ç)andarma'. (J)ilet '(Ç)ilet'. (J)ant '(Ç)ant'.
· 'C' harfi kimi yerde 'Ç' olarak kullanılır: (C)anlı '(Ç)anli'. (C)eviz (Ç)eviz. (C)ilve '(Ç)ilve'. (C)eket '(Ç)eket'. (C)ansız '(Ç)ansuz'. (C)ilt '(Ç)ilt'. Cami 'Çame'.
· 'A' harfi yerine bazan 'E', bazan 'O'harfi kullanılır: Kir(a)z 'Kir(e)z'. B(a)ba 'B(o)ba'. Y(a)lvarmak 'Y(o)lvarmak'.
· 'G' harfi yerine bazan 'Ğ' kullanılır: (G)azap '(Ğ)azap.
· 'E' harfi yerine bazan 'O' harfi kullanılır: S(e)çilir 'S(o)çilur'.
· 'O' harfi yerine bazan 'E' kullanılır: Ç(o)cuk 'Ç(e)cuk. Ç(o)rap 'Ç(e)rap'.
· 'Ğ' yerine bazan 'K' kullanılır: Me(ğ)er 'Me(k)er'.
· 'R' yerine bazan 'L' kullanılır: Me(r)hem 'Me(l)hem'.
· 'K' yerine bazan 'Ğ' kullanılır: (G)ök 'Kö(ğ)'.
· 'V' yerine bazan 'Ğ', bazan 'F' kullanılır: Ko(v)mak 'Ko(ğ)mak. Dö(v)mek 'Tö(ğ)mek'. Kıla(v)uz 'Kula(ğ)uz'. Ko(v)a 'Ko(f)a'.
· 'N' yerine bazan 'Ğ' kullanılır: Ö(n) 'O(ğ)'. Ö(n)üne 'O(ğ)ine. O(n)arılmak 'O(ğ)arilmak'.
· 'D' harfi yerine 'T' kullanılır: (D)engeli '(T)enkeli'. (D)irek (T)irek. (D)ers '(T)ers'. (D)ingil '(T)ingil. (D)uman '(T)uman. (D)edi '(T)edi'.
· 'U' harfi yerine kimi yerde 'İ', kimi yerde de 'Ğ', kimi yerde 'E', kimi yerde de 'O' kullanı-lır: Dolm(u)ş 'Tolm(i)ş'. Kuz(u) 'Kuz(i). Du(a) 'To(ğ)a'. İstanb(u)l 'İstanb(o)l. Y(u)murta 'Y(e)murta'. Kur(u) 'Kur(i)'. Avl(u) 'Avl(i)'.Old(u) 'Old(i)'.
· Bazı kelimelerde kimi harfler yutulur: 'Gidecekmisin'de (K) yutularak 'Kidecemisun' şeklin-de, 'Biliyormusun'da (R) yutularak 'Biluyimisun' şeklinde telaffuz edilir.
· Kimi kelime sonlarındaki 'yor' hecesi 'yi' şeklinde söylenir: Geli(yor) 'Kelu(yi)'. Gidi(yor) 'Kide(yi)'. Bili(yor) 'Pilu(yi)'. Akı(yor) 'Aka(yi)'. Bakı(yor) 'Baka(yi)'.
· Bazı kelime sonlarındaki 'riz'hecesi 'ruk' şeklinde söylenir: İste(riz) 'İste(ruk)'. Veri(riz) 'Veru(ruk)'. Söyle(riz) 'Soyle(ruk)'.
· Bazan kelime içinde hece değişikliklerine rastlanır: Birdenbir 'Pir(lan)pir'.
· Bazan kelimelerin başına harf veya hece eklenir: Elbet yerine (H)elbet. İri yerine (Y)iri. Şimdi yerine (Ha)şindi. Burda yerine '(Ha)burda'.
· Bazan kelimelerin sonuna harf veya hece eklenir: Onunla yerine 'Onunla(n)'. Kiminle yerine 'Kimunla(n).
· Bazan kelimelerin ortasına harf veya hece eklenir: Saat yerine 'Sa(h)at'. Cuma yerine 'Çuma(ğa)'. Tavşan 'Ta(ğu)şan'.

Kelime içinde harf türemeleri:

Y türemesi: İğne= (Y)iğne. İğ= (Y)iğ.

Kelime içinde harf düşmeleri:

L düşmesi: Nası(l) = Nasi. O(l)sun=Osun.
E düşmesi: Karay(e)miş=Karaymiş
Z düşmesi: Bira(z)=Pira.
R düşmesi: Bi(r)=Pi. Geliyo(r)=Keluyi.
R ve Y düşmesi: Bi(r)şe(y)=Pişe.
S düşmesi: Is(s)ız=İsuz.
K düşmesi: Gelece(k)misin=Kelecemisun. Anca(k)=Anca
Y düşmesi: (Y)ılan=İlan.

Köy'de Kuman/Kıpçak yerleşiminin olması nedeniyle yer adları ve konuşulan diyalekti ince-lediğimizde bugün kullanılan birçok kelime, yer adı ve konuşulan lehçe'nin Kuman/Kıpçak menşeli olduğu görülür.

İşte Codex Comanicus (Kuman Lehçesi Sözlüğü)'nden bazı örnekler:

Abişka : Yaşlı, ihtiyar,
Ağri : Hastalık
Aldamak: Aldatmak
Anca : O kadar, öylesine, o kadar çok
Arkuri : Eğri, meyilli, eğri büğrü
Ketan : Keten
Keyinmek: Giyinmek
Kiçe : Gece
Köğus : Göğüs
Kör : Gör
Kuma : Kuma, Nikahsız kadın
Küçli : Güçlü, kuvvetli.
Külmek: Gülmek
Küz : Sonbahar
Lahan : Lahana
Miyanci: Titiz, müşkülpesent
Mungra: Böğürmek, sığır böğürmesi
Murdar: Kokmuş, çürük
Nişan : Alamet
Sahat : Saat
Sinamak: Denemek
Toşek : Yatak
Tört : Dört

Gene şu anda kullanılan diyalekt (ağız) ve yüzyıllar önceden gelen kelimelerin birçoğu Divanü Lugat-İt-Türk'de bulunmaktadır. İşte bazıları:

Ağnamak, Açuk, Ağurşak, Alturmak, Buldur, Bile, Koruk, Korukçu, Koyak, Köl, Kömmek, Körmek, Körmiş, Sinamak, Subi, Tağ, Tal, Tamar, Tayak,Telinmek,Tikilmek, Tönmek,Tul, Tuman, Tüz, Yiğne,Yufka....

Türk Dil Kurumu'nun; "XIII. Yüzyıldan günümüze kadar Türkiye Türkçesiyle yazılmış 227 eserden taranan ve bugün kullanılmayan ya da anlamı, şekli değişik olarak kullanılan Türkçe sözlerin sözlüğü" olarak hazırladığı 'Tarama Sözlüğü'nde Gülen Köyü'nde kullanılan ağız ve bazı kelime ve deyimlerin XIII. yüzyıldan beri muhafaza edilmiş olduğu da görülür:

Açuk, Ağırşak, Ağız eğmek, Ağnamak, Bolaki, Buğda, Çekilmek, Çekişmek, Çekuç, Çenber, Çevirmek, Çünkim, Tahra, Kakşamak, Kelep, Kemre, Kovuk, Koyak, Kösre, Kulağuz, Kuma, Komsiluk etmek,Kurşum, Kuz, Mami, Melhem, Ocak, Olar, Oynar tamar, Şenlik, Tartağan, Tudak, Tuman, Ufantı, Uşak, Çocuk, Uşenmek, Yakasız, Yakışık, Yolağuz, Yangun,Yurek,Yureği oynamak...

Atasözleri ve Deyimler

Anadolunun tüm il, ilçe, belde ve köylerinde olduğu gibi Gülen köyünde de anonim hale gel-miş atasözleri ve deyimler vardır. Bunlar; yılların müşahade ve tecrübelerinden sonra varılmış sonuçları hikmetli bir biçimde ifade eden özlü cümlelerdir. Gülen Köyü'nde kullanılan ata-sözleri ve deyimlerin bazıları başka yörelerde de kullanılmakta, bazıları sadece Of-Çaykara-Dernekpazarı'na, bazıları ise yalnızca Gülen Köyü'ne mahsustur.

İşte Gülen Köyü'nün atasözleri ve deyimlerinden bazı örnekler:

Atasözleri
* Afkuran kopek ehtiyarlamaz!
* Ağaç yikilmamiş yeri pelli etmez!
* Ağir baş eyidur, rüzgar esersa almaz!
* Ağlayanun mali külene hayir etmez!
* Aleme muhtaç olma, işuni kendin becer!
* Allah tağina köre yağmur verur.
* Anam olsun ağzi olmasun. Babam olsun eve kelmesun
* Anan eldi mi paban paşka köyli olur.
* Arpa ektum lazut pitti, yazuk emeklerum yitti!
* At kaçti torba tuşti.
* Ateşun zorini kazan pilür.
* Ayuya tediler kalk eyle Horom, kalkti yikti tünyayi.
* Aza koyayirum almayi, çoğa koyayirum tolmayi.
* Azini pilmeyen çoğinu pilmez.
* Pana kümen edenun yandi kuskunderasi.
* Güvendiğin dağlara kar yağdı.
* Hacan naçar kalursun dul kari da alursun!
* Hastaya yatak sorulmaz.
* Hayhayum kitti Vayvayum kaldi.
* Ne kodun elume, ne sureyim yuzune.
* Nereye kidersan oranun horomini oynayacasun!
* Ortak işun peli kiriktur!
* Param yoktur evlensem, günüm tükenmez ölsem!
* Sabah yağdı işine, öğleden sonra yağdı evine.
* Ummaduğun taş paş yarar.
* Unlar paşkasinun sicanlar toğuşur ustine.
* Unumi eledum eleğumi astum.
* Uşenenun oğli olmadi, olan da doğri olmadi.
* Yatan elmez yeten elür!
* Zemheride hıyar buldun da yemezsun.

Deyimler

· Ander kalsun! (Gebersin!)
· Arkama siç..n sen! (Çocuklara kızınca!)
· Ateş almaya mi keldun?
· Ayin oyinsuz yeme! (Vakitsiz yemek yeme!)
· Behezur ettun beni! (Huzursuz ettin beni)
· Bira prevops oldum (Biraz yedim)
· Çaruk Ağizli ! (Çok ağız kavgası yapan)
· Çerap Ağizli ! (Çok ağız kavgası yapan)
· Çatla da tardağan ol! (Çatla da paramparça ol!)
· Çirpilerden çikti ! [(Çirpi:Kütükten tahta biçmek için çekilen ipe sürülen toprak boya.) Şıma-rık, yaramaz çocukların hareketleri için]
· Çok ar ettum oni! (Çok utandım)
· Ekserisa Ya Rebbi ! (Sen bilirsin yarabbi!)
· Eksuk kaldi ! (Gerek yok)
· Eyi pareme (İyi bari)
· Eksuk olsun! (Olmasın!)
· Ekşiledi Kaybana!
· Eyi hernuk etti (Kuraklıktan sonra yağmur yağıp toprağın yumuşaması)
· Ey kidi ne yapacağum!
· Fazla milayis omoşkilo! (Köpek gibi çok konuşma!)
· Hiç nesere yensuru okumamiş! (İlimden nasibi yok)
· Hirli pi alamet teyil idi (Hayırlı bir belirti deyildi)
· Horoma pi kirebilsem ! (Herhangi bir işe bir başlayabilsem)
· Humi Kafali ! (Beğenmeme, küçümsemek için 'iri kafalı' anlamında)
· Kemence çekeyirum sağa! (Seni dinlemiyorum, boşa konuşma!)
· Keşiş oğli Keşiş! (Dinsiz oğlu dinsiz!)
· Meğer sen yiri taş...tan tuştun! (Sen imtiyazlı mısın?)
· Mezare Kestiler (Mezar kazdılar)
· Peleversuz ! (Biçimsiz!)
· Pen da kelurum payunuza (Ben de peşinizden geliyorum)
· Sohoyir naferisa! (Hayırlara gelsin!)
· Sufatsuz ! (Asık yüzlü, suratsız!)
· Şamata etma! (Gürültü etme!)
· Şeytan doldurur oni (Silah boş olsa da kurcalanmamalı)
· Taş taş üstüne koymadı! (Hayatta bir işe yaramadı)
· Yerişesun oni! (Ölünün arkasından konuşulunca 'onun yanına gidesin' anlamında)
· Yongalan kaşinuyirum! (Parası bitenin bu halini ifade deyimi)
· Yureğum farfaderas etti (Başım döndü, tansiyonum yükseldi)
· Yureğum Hovlayi (Midem bulanıyor)
· Yuru kit başumdan ! (Defol !)

Bilmeceler Meseller

* Tört kardaş yurur pirbirine erişemez (Dokuma tezgahı)
* Ateşe düşer yanmaz, suya düşer ıslanmaz (Güneş)
* Ben giderim o gider önümde tin tin eder (Gölge)
* Dağdan kelur hure hure, domuzlari sure sure (Tarak)
* Purdan vurdum kılici Halevden çikti uci (Gökkuşağı)
* Şup o yana şup bu yana şup kapının arkasına (Süpürge)
* Tağdan kelur tağarcuk Ton keyer k...ti açuk (Keçi)
* Tört kardaş pi kuyiya taş atar (İnek memesi)
* Uzun uzun ip gider, tepesine küp biter (Kabak)
* Yer altında yağlı kayış (Yılan)


Halk Takvimi

· Eski adlarıyla aylar:

Ocak Kalandar,
Şubat Küçük,
Mart Mart,
Nisan April,
Mayıs Mayıs,
Haziran Kirez,
Temmuz Çürük
Ağustos Ağustos,
Eylül İstavrit,
Ekim Koç ayı,
Kasım Üzum ayı,
Aralık Sığırkoyan


Ayrıca mevsimler içerisinde bazı 'özel günler' vardır. Bunlar:

Kuko Zamanı :Guguk Kuşu'nun ötmeye başladığı zamana denir.

Kurt Kızanı: Eski hesapla Mart ayının 1'i ile 9'u arası kurtların çiftleşme zamanıdır. Bu gün-lerde İnsanlara saldırırlar. Buna Kurt Kızanı denir.

Karakoncilo: Sığırkoyan (Aralık)'ın son 6 günü ile Kalandar (Ocak) ayının ilk 6 günü Karakoncilo günleridir. Bu günlerde Serander (ambar) açılmaz. Açılırsa fukaralık gelir.

Karakoncilo'nun bir hayalet-ruh şeklinde yılın en soğuk zamanlarında 12 gün (Sığırkoyan-Aralık'ın 24'ünden Kalandar-Ocak ayının ilk 6. gününe kadar) dolaşıp insanlara zarar verdiği söylenen, yarı insan-yarı hayvan şeklinde olduğuna inanılan bir yaratıktır.

Karakoncilo ile ilgili Fatma D. (78) şunları anlatıyor: "Karakoncilo'da, siğirkoyandan 6 kün alurdi, 6 kün da kalandardan alurdi, eder 12 kün. Köya karakoncilo çatarsun da korkarsun ondan, çirkin heyvan kibi pişedu köya. Ey kidi pi keren (Allah rahmet etsun) Haskadun Halam akşamdan keldi pize. Piz da çecuğuk. Karakoncilo da idur. Anam çikti kapi ustine pişe alacağidi tişardan , pakti tişari pişe var. "Ey kidi tişari pişe var" tedi, Karakoncilo'tur. Meker Haskadun Halam piluyi oni da temeyi. Şemsiyesini kodi oraya da olar zannedeyi oni Karakoncilo. Soradan pi külmek aldi oğa, kider tişari alur şemşiyeyi kelur içeri."

Çocuklar bazan karakoncilo ile korkutulur. Bazan da esmer, karayağız çocuklara yaramazlık yaptığında 'seni kidi Karakoncilo' dendiği vakidir.

Kalandaris Etmek:

Kalandar eski aylardan Ocak ayının karşılığı ve yeni yılın ilk günüdür. Yeni yılı karşılamak için Ocak ayının 13'ünü 14'e bağlayan gece yapılan tören, eğlence, gösteri, vs.nin kökü yüz-yıllar önceye kadar uzanmaktadır. Doğu Karadeniz yöresinde 1950'li yıllara kadar süregelen Kalandar eğlenceleri Visir'de de sürdürülegelmiştir. Bugün artık bütünüyle kaybolmuş olan bu eğlence biçimleri'ne köy'de Kalandaris Etmek denen denirdi.

Akşam yapılan çeşitli eğlencelerin yanında Kalandar'ın ilk günü ahırdaki ineklerden bir tanesi evin aşanasına (mutfağına) getirilir. Evin sağ kapısından içeriye alınır. Alınırken önce sağ a-yağını eşikten içeri atarsa eve hayırlar, sol ayağını önce atarsa uğursuzluk gelir. İnek aşanada yedirilip içirilir. Sonra tekrar ahıra bağlanır. Dışardaki oluklu çeşmeden bir tas su alınır. Eve getirilir.

Kalandar ayının ilk sabahı (yılbaşı) eve gelen ilk kişiye göre sene içindeki olaylar yorumlanır. Yaşanan olayın iyi veya kötülüğü ilk gelen kişinin iyi veya kötülüğüyle ilişkilendirilir. Hatta bu inanış o kadar kökleşmiştir ki, yılbaşında insanlar sevilmedikleri yerlere gitmemeye özen gösterirler. O yerde yaşanan kötü bir olayın kendisine yorulmaması için.

Havva Düzenli (78) Kalandar Gecesiyle ilgili şunları anlatıyor: " Kalandari karşilarler. Eski-den koliva eterdiler, misir pişururtiler. Kaynanam çok ederdi. Kabak çok oldi mi kabak ke-serler. Ahırdan ineği ustine çikarurler, ona temiz bi eyi yalak ederler, İnek sağ ayağini evden içeri koyardi. Ayaği eyi kelurse o sene ekinler bol olur. Kabaklar, misirler eyi olur. Ey kidi şindi sayi pakayiruk olari. Olmadisaler ayaği eyi kelmedi terler. Pi da 'Kalandaris, Kulandaris Altina tişi buzaklar, ustine erkek uşaklar, beyaz kabaklar, ver Allanum ver.' teyu da kirecesun. Kalandaris etmek puğa tenur."

Safiye Düzenli (Hacoğun Sefiye-70) anlatıyor: "Kalandarda kar yağar, otururler. Ziyafet e-derler, misir pişururler, koliva ederler. Herkese tağiturler. Sabahleyin erken kalkarsun, alursun yağlan etmek, misir. Eskiden oyle idi. Kiderdun çeşmeden alacağidun pi kafeka su, keleceğidun sağ kapidan kireceğidun içeri. Ondan sora ahira kidecesun. Kaç tane inek var ahira? 5 tane. Edersun haboyle 5 tane çurek, hau közlerun ustine pişurursun. Kidersun pismillan rahmanlan ahira kirerkan tersun "ahira tişi puzak var, ustine erkek uşak var" On-dan sora kirersun ahira, o çurekleri pirer tane korsun hayvanlarun ağizina. İştersun ki evune kimse kelmeyecek da kalandaris edecek. Alursun pi puzak çikarsun ustine. O da kalandaris e-der seni. Pu kadar pilurum."

Fatma Düzenli (78) anlatıyor: "Kalandar kiceleri eskiden olurdi. Piz da yaparduk ama, şindi soradan yapilmayi oyle pişeyler. Koliva eterduk, kabak keserduk, ziyafet eterduk. Kalandarun siftesine, pirinci künine, işiklemezden pi siğir çikaracağidun illa ustine. Pazisi eyi kelmezdi oğa, hasta olurdi, eyi ekinleri olmazdi. Terdi: 'Ey felanci kalandaris etti peni. Hiç eyi kelmedi pağa.' Sol kapidan çikardum, eğilurdum tişardan sudan alurdum pir küküm su. Ahiraltindan tönerdum sağ kapidan kirerdum içeri. Ondan sora terdum kim iştersa kelsun. Halbuki terler künahtur. Eskiden peri yapardiler. Şindi kimse yapmayi oni."

Sosyal Dayanışma

Sosyal Dayanışmanın yoğun olduğu köyde; sülaleler, mahalleler kendi içlerinde veya hiçbir ayrım gözetmeden tüm köylünün ihtiyaç olduğunda yardımlaşması adeta bir ibadet aşkıyla ve gönüllü bir görev bilincinin bir gereğidir.

Köyde yaşamın toprağa bağlı olması nedeniyle dayanışma; tarlaları kazma, çayır kesme ve ev yapma gibi temel uğraşlarda kendini gösterir.

Coğrafi şartların doğurduğu ve kendiliğinden, gönüllü bir dayanışma sistemi olan Irgatlık; hiçbir karşılık beklenmeden toplu ve bedeni bir iş dayanışma ve yardımlaşmasıdır.

Yardıma ihtiyaç duyan hane sahibi komşuları İrğatluğa çağırır. Herkes çapasını alır gider. Tarlaların kazılması ve çapalanması'nda kızlar ve erkekler birlikte gidilir, akşama kadar çalı-şılır. Erkeklerle kızlar karşılıklı birbirlerine türkü atarlardı. İş bittikten sonra horon başlardı.

Tarlalar kazılırken kazma kaydesi olarak kızlar: 'E vay peni vay pana' diye başlarlar. Erkekler 'E vay peni vay pana' diye tekrar ederler.

Yemek zamanı geldiğinde kızlar bir yerde, erkekler bir yerde ayrı topluluklar halinde yemek yerler.

Köydeki toplu dayanışma ile ilgili köyün yaşlıları şunları söylüyor:

S.Akyüz: "Pundan kırk sene evel herkes birbirine yakin idi. Şindi kimse kimseyi peğenmeyi. Bir ev yapacak olsan millet yapardi oni. Şimdi paralan kimseyi çalişturamayisun. İrğatluğa çağirmadan herkes kiderdi. Şindi selam zorlan veruyi sağa adam. O vakit yeyecek etmek yoğidi... Herif oturur haurda da merhemet etmez sağa..."

Ali Düzenli (Karali): "O zamanun komşuluklari taha yanaşuk iti. Pen Onbeş kün sirali irğatluk ettum hiç kesirsuz. Pu pinayi yaparkan. Soratan evi yaptuk, makasladuk. Ey kidi rahmetli Mustafa var iti Seymenali'nun. Kidecek. Akşama yakin tuman Zisino tarafindan furladi. Topla tedi milleti, evi ortelum. Yoksa perişan olacaksun. Haman o vakita milleti topladuk. (Poyle işikler olsa idi, ey kidi. Fenerler lükusler ilan parabar.) Kimi keremit verdi, kimi ortti. Sokağun yokariki poyluktan aşağisini orttuk. Haman enduk altina yemekleri yeduk. Şindi ket'iyen yapamasun. Kimse kelmez. Kimse koye kalmadi. Koylere adam yok kim kelecek."

Halk Tababeti/Sağlığı

İnsanlığın yaşadığı tüm dönemler ve tüm coğrafyalarda sağlığın önemi tartışılmaz. İptidai şartlar ve aletlerle de olsa insan sağlığının korunmasına yönelik faaliyetlere şahit oluruz. Gü-len Köyü'nde de insan sağlığı için tabiat kaynaklı bazı tedavi şekilleri ve yöntemleri şunlardı:

· Akrebin ısırdığı yere kuru toprakla sirke karıştırılıp sarılır.
· Arının soktuğu yere soğuk demir basılır, çamur veya yoğurt sürülür.
· Burkulmalara karşı burkulan yer sıcak suyla ovulur. Mısır unu ile hamur yapılıp sarılır.
· Burun kanamasının durması için serçe parmak iple bağlanır.
· Çocuk pişiklerine zeytinyağı sürülür.
· Çocuklar ateşlenince alnına sirkeli bez konulur. Veya patates ikiye bölünüp üzerine tuz ekilir, ateşli hastanın alnına konulur.
· Karnı ağıranların göbeğinin üzerine bakır tası veya akarsuyun içinden alınan taş konur.
· Kulak ağrıdığında sıcak su buharına tutulur.
· Sarılığa yakalananın alnı, dilinin altı ve ensesi jiletle çizilir.
· Süt çocuğunun kulağı ağırdığında anne sütünden kulağına akıtılır.

Köyde doğumlar, önceleri köyün yaşlı ve akil, görgülü, cesaretli kadınlarının nezaretinde ya-pılırdı. Şimdilerde doğumlar genellikle hastanelerde yapılmaktadır.

Köyün alaylı mütehassıs sünnetçilerinden Abdioğullarından Şevki (Şefki) Düzenli ve Karabiberoğullarından Murut lakaplı Dursun Biber ve oğlu Muhammet Biberoğlu'nu,

Dişi ağrıyanların dişini çekmek için Mollaömeroğullarından Sefer Yazıcı'yı hatırlıyoruz.

Günlük Yaşamdan anlamlı ve espri yüklü kesitler deyimler

· Çok yiyen (obur) insana: (Köydeki çok öğüten değirmene izafeten) "Trakli değirmeni" denir.

Gene çok yiyene "Humurgan Değirmeni" veya "Ahonar" denir.

· Yaramaz, hayırlı olmayan kimse için : "Hırli bişe deyil" denir.
· Çok gürültü yapılınca "Kıyamet Koptu" denir.
· Dağınık, sakar gelinler için "Balahor Gelini" ve "Şapşal Gelini" denir.

Gülen Köyü Mutfağı

Köyde yaşamın insan gücüne dayalı olmasının da tesiriyle yemeğe özel önem atfedilmez. Yani yemek 'önemsiz bir ayrıntı'dır. Yaşamak ve çalışmanın bir gereği olarak yemeğe zaman ayrı-lır. Ancak Gülen Köyü'nün kendine mahsus 'mutfağı' vardır. Bu mutfağın ana özelliği yapı-lan tüm yemekl malzemelerinin köyde yetiştirilmesidir. Sadece hamsi yakın olan denizden getirilir.

Gülen Köyü'nün mutfağı'nda köye özgü yemekler olarak;

Arpa Çorbası, Bezirganaşı, Bulama, Ğuliya, Hamsi Tava, Hamsili Mısır Ekmeği, Kabak Çor-bası, Kabak Malezi, Kabak Yahnisi, Kara Lahana Çorbası, Kavut, Kiremitte Hamsi, Koliva, Korkot Çorbası, Kunt, Kuymak, Korkot Malezi, Mısır Ekmeği, Muhlama, Otlu Ekmek, Padis, Patates ezmesi, Patates pişirme, Pazaresa, Pisoloşur, Sirihta, Sumur, Trima, Turşu Kavurması, bulunur.

Turşu çeşitleri: Fasülye Turşusu, Kara Lahana Turşusu, Pancar Sapı Turşusu, Patates Turşusu, Armut Turşusu, Muşmula Turşusu, Salut Yaprağı Turşusu ve Hamsi Salamurası..

Türküler

Pi türki teyeceğum Armut talda turur mi
Taha paşlamasitur Sararmadan çurur mi
Penum pi yarum vardur Kefene sarilmadan
Fidan aşlamasitur Sevda onutulur mi

Sevdaliyum turamam Çok havesluğum vartur
Paşumi kalduramam Kerendi orağina
Habu sevdali paşlan Tayanamayacağum
Nere kitsem turamam Yarumun merağina

Sevdaliyuk sevdali Terenun kıyisina
Yanayi çanlarumuz Vurtum sari ilani
Vursaler ikimuzi Senten paşka yarum yok
Karişsa kanlarumuz Kim tedi pu yolani.

Terenin kenarina Pu terenun markuci
Mamula asmaları, Kinali parmak uci
Ne solar ne ipranur Kiz keçti mi çağindan
İnkiliz pasmalari Kabul olmaz oruçi

Sevdaluk ete ete Eneceğum tereye
Kaldum habu hallara Kuma sarilacağum
Etmem taha sevdaluk Ettum kendi kendume
Pasmam çuruk tallara Kima tarilacağum

Sevdaluk ettuk ettuk Pen pobamun evine
Piri pirine ettuk Kibaridum kibari
Sevdaluğun peşine Kittum elun evine
Pu kençluği tükettuk. Oldum tuvar hırpari

Attum da vuramadum E teğermen teğermen
Ormanun çakalini Ne tüz yere turursun
Tağuşanlar otlasun Ne mutli olsun sağa
Pobanun sakalini Ne küzeller körursun.

Ayağuna çeraplar Kemencemun telleri
Tize çikayi tize Pağlamadur pağlama
İsteyeceğum seni Kideyirum sevduğum
Kelecemisun pize Sakin peni ağlama

Yiktum kizilağaci E tumanum tumanum
Yaptum bi çif terazi Ne tuştun yollaruma
Halam senun kizuna Tuştum yoldan aşağa
Vursun sara marazi. Tutsana kollaruma.

Tuman keluyi tuman Parmağuni kösteren
Tenizi aşamayi Yuzuğinun taşidur
Etmeyelum sevdaluk Konuşu da ayrilmak
Edenler yaşamayi. Elumun kardaşidur


Gülen Köyü'ne özgü Horon çeşitleri:

Düz Horon: Orta ritmde, yalın ve fazla figürleri olmayan bir oyun çeşididir. Kızlar ve Er-kekler ayrı ayrı ve birlikte oynarlar. Kemençe ve Kaval eşliğinde oynanır. ve grup halinde oy-nanır. Adım alarak daire şeklinde dönülerek oynanır.

Sallama: Ağır ritmli, genellikle kadınların oynadığı bir oyundur. Sağa sola sallanarak oynanır. Eller birbirine tutuşarak gruplar halinde oynanır. Adım alarak daire şeklinde dönülerek oyna-nır.

Atlama: Düz horonun hızlı oynanan çeşididir. Oyun esnasında atlama ve sıçrama figürleri sergilenir. Kız-Erkek ayrı ayrı oynandığı gibi karışık da oynanır. Grup halinde adım alarak daire şeklinde dönülerek oynanır.

Sık Sara: Yörenin en canlı, hızlı, ritmi yüksek ve ayak hareketleri en sık oynanan oyunudur. Sadece kemençe eşliğinde oynanan bir erkek oyunudur. Adım alarak daire şeklinde dönülerek oynanır.

Körçek: Kız-Erkek karşılıklı oynanır. Eller belde, aşağıda ve bazan da çırpılarak oynanır.

Yöresel İsimler

Gülen Köyü'nde birçok eşya ve yer adının olduğu gibi hayvanların da "mahalli" (çoğunlukla eski türkçe ve rumcadan kalma) isimleri vardır. Köyde kullanılan yer, eşya, hayvan adları, la-kaplar. vs.'dan birçoğu türkçe olmasına karşılık, gene birçok kelime köyde kullanılan türk ağ-zına, türk fonetiğine uyarlanmış, dönüştürülmüştür. Türkçe olmayın bazı kelimeler Anadolu Rumcasından, bazıları da Prof. Bilge Umar'ın bahsettiği Luwi/Pelasgos dilinden (Kazeno, Rimandoz, Hozan gibi) Gülen Köyü diline geçmiştir.

Bazı kelimelere eklenen "is", "as", "es", "os" ve "ia-ya" takılarıyla ilk anda rumcayı çağrıştı-ran (veya rumcalaştırılmış) bazı kelimeler kök olarak Türkçedir. Örneğin: Haşokopis etmek, Sendelis etmek, Murmuris etmek..

İşte Gülen Köyü'nde halen varolan kelimelerden bazıları:

Bazı Hayvan adları:

Angona Küçük Yılan
Buzak İnek Yavrusu, Buzağı
Konil Bit yavrusu
Kosara Tavuk
Pisik Kedi
Rahna Örümcek
Sisil Solucan
Tahtapit Tahta kurusu!
Zağana Yengeç

Bazı eşya, insan, davranış ve eylem biçimi ve bitkilerin de mahalli (eski türkçe ve rumca) i-simleri vardır:

Gülen Köyünde kullanılan bazı kelime ve kavramlar:

Abohanzaris etmek: İş yaparken önündeki malzemeleri karıştırmak.
Abosihalis etmek: Çekip ayırmak.
Aboskal: Tarlada çalışırken önündeki bölüm
Abozilis etmek: Önündeki işi çabuk bitirmek.
Abula: Abla
Açolmak: Acıkmak
Adim almak: Yürümek. Horonda iken ritmik hareketlerle sağa doğru yürümek.
Afkurmak: Köpek havlaması
Ağnamak: Hayvanların sırtüstü yatıp yuvarlanması, debelenmek.
Ağnosos etmek: Anlamak, fehmetmek.
Alaturka: Türk işi, Türke özgü. (Eski nesiller, vakitler/saatler için kullanırdı.)
Albaşi: En sonunda
Aletrik: Pilli el feneri
Alişmak: Hüner, beceri kazanmak, öğrenmek.
Amel: İshal
Anağulis etmek: Öğürmek
Azdeha: Ejderha
Banfi: Ahırda ineklerin bağlandığı kısım
Basabas: Tıkabasa, sürekli
Boğalmak: Canı sıkılmak, üzülmek
Boran: Aniden gelen fırtına, yağmur
Buhtan: İftira
Buhur: Ölü yıkandıktan sonra üzerine yakılan bitkinin çıkan dumanı
Bulim, Ebulim: Çocuğum
Calema: Fındıklar toplandıktan sonra dallarda kalanlar
Çise: İnce Yağmur
Çivit: Çekirdek
Çiyan: Yılana benzer, kertenkele gibi yürüyen küçük hayvan.
Çoha: Kalın iplikten dokunmuş bir tür giyecek. Çuha. Çohami keyesun!
Çomber: Baş örtüsü
Çorlanmak: Yemekten bunalmaz
Ğardel: Çocuk
Ğazap: Gazap.
Ğerez: Garez, kin, öç, nefret.
Ğiybet etmek: İnsanın arkasından konuşma, dedikodu.
Ğlivuris etmek: Ekmek veya sert bir yiyeceği kemirerek yemek.
Ğoy: Üvey.
Harhalika: Fındığı ayırmak
Harhuş olma: Düşen bir şeyin darmadağın, paramparça olması, kırılması.
Hartoma: Kiremit öncesi ahşap ev örtüsü
Harzuglos olmak: İçi dışına çıkmak
Heleke: Halka, çevre.
Hemayil Hemence: Küçük Çanta
Herek: Tarlada fasülyelerin dik durması için sarıldığı çubuk
Heris: Hasret
Hırpar: Duvar yapılırken taş aralarına konulan küçük taş parçaları, Çakıl Taşı
Hırtlamak: Horlamak.
Hızan, Hezele: Açgözlü, Görmemiş
Hunzeps etmek: Küsmek, yüz buruşturmak.
Hutuş: Fasülyenin ayıklanıp geriye kalan kısmı.
Hutupis etmek: Yolmak
Irgatlık: Kadın ve erkeklerin komşuya toplu yardım etmesi
İğriz etmek: Çalılığı kazıp, temizleyip bahçe ve tarla haline getirmek.
İkbalsuz: Kadersiz, talihsiz
İkrah etmek: Tiksinmek
Kafuris etmek: Sigara ve benzeri şeyleri çekip dumanını üfürmek
Kakşamak: Gevşemek
Kalahisa: Küçük Sepet
Kavran : Yağ ve peynir konulan küçük ahşap kap :
Kayim: Hızlı. 'Kayim pağir.'
Kazel: Ağaçların kuruyup, sararıp dökülen yaprakları.
Kehan etmek: Tarladaki bitkiler biraz büyüdükten sonra diplerini çapalama.
Kelam-u Kedim: Kur'an-ı Kerim.
Kelif: Tarlaları yaban hayvanlarından korumak için tarlanın kenarına dört direk üstütüne ya-pılan küçük ahşap barınak
Kelişat: Süreç
Kelpetu: Kelpeten.
Kepşek: Gevşek.
Kerderis: Bir işi bitirmek, başarmak için uğraşmak. Kerderis ettuk ettuk, Pirbirini tukettuk..
Kukuro: Kambur
Kukus: Fasülye turşusundaki fasülye taneleri
Kürtuk: Kışın yağan karın çukurlarda birikip yaz aylarına kadar erimeyen yığını.
Lahmi: Kedi ve köpeğin yemek kabı
Lahtalis etmek: Karıştırmak
Lahtis etmek: Tekmelemek
Lataris etmek: Çırpınmak
Matafit: Bitkilerin sökülüp başka bir yere dikilmesi
Mayali: Sulanmamış, sok yoğurt.
Maşat: Mezar taşı.
Mayısa, Çazu: Cadı
Perçem: Alından sarkıtılan saç.
Peşko: Soba
Purputis etmek: Aniden korkmak.
Nemazgah: Üzerinde namaz kılınan temiz örtü. Seccade
Reni, Çifte: Evin çatı arası
Rinis etmek: İçinde ukde kalmak. Yapmak isteyip de yapamamak.
Rokostel: İnce uzun değnek. Rokostel pacakli.
Safuklamak: Tırmıklama
Sahna: Küf
Saklanmak: Sinmek
Sifte: Siftah, önce.
Siles olmak: İshal olmak
Tombaz: Çit direği
Töreme: Türeme.
Trangel: Hırsız
Trumuk: Tırmık.
Tufa: Evin dış arka tarafı
Voros etmek: Geç pişen yemek
Yar: Uçurum
Yarilamak: Bir işin ortasına gelmek.
Yaştaş: Emsal, aynı yaşta.
Yemeni: İnce baş örtüsü, eşarp.
Yevm-u Kıyamet: Kıyamet günü.
Yiğ: İğ. Dibine ağırşak takılan, yün eğirilen ahşap çubuk.
Yiğne: İğne.
Yulturum: Yıldırım. (Yulturum vurdi)
Yosma: Çok güzel kız
Yufka: İnce. (Yufka yürekli)
Zağar: Koyun köpeği.
Zemheri: Çok soğuk geçen kış günleri
Zirza: Kapı menteşesi
Zuğlis etmek: Kıvırmak, buruşturmak.
Zuğmulas etmek: Buruşturup sızdırmak.
Zurzuris etmek: Zorla ayakta durmak, titremek

Trabzon; M.Ö. 2000'lerden beri çeşitli uygarlıklara sahne olmuş, onları coğrafyasında barın-dırmış, tarih-kültür-insan kokan yapısını bugünlere kadar taşımıştır... Tarihi İpek Yolu'nun geçtiği güzergah üzerinde ve ticaret/liman kenti konumuyla denize açık olması, kara ve deniz yollarının kesiştiği kavşakta bulunması, diyalog ve iletişime açık olması, değişik toplulukların burada buluşmasını, yerleşmesini, mal ve kültürlerinin karşılaşmasını, bu kültürlerden karşı-lıklı etkilenişi, halen yaşamakta olan kültür dokusunda bu binyılların kalıntılarını canlı olarak Gülen Köyü örneğinde de görmek mümkündür. Kültür ve uygarlığı taşıyan unsurlardan sadece dile baktığımızda; Gülen Köyü'nde eski türkçenin yanısıra arapça, farsça, latince, ermenice, grekçe, Anadolu Rumcası, moğolca, vs. kelimelere rastlanmaktadır.

Gülen Köyü dil muhtevası'ndaki;
Eski Türkçe kelimelerin Kuman/Kıpçak ve fetihle birlikte Oğuz'lardan,
Arapça-Farsça-Türkçe kelimelerin Osmanlıca'dan,
Rumca ve Ermenice kelimelerin Rum ve Ermenilerden,
Diğer batı kökenli (Latince, İtalyanca, vs.) kelimeler Venedik ve Ceneviz'lilerin deniz ticaret yolu ile Trabzon'la olan bağlantılarından,
Moğol kökenli kelimelerin de Moğolların XIII. Yüzyılda Karadeniz'in kuzeyindeki Ku-man/Kıpçak ülkesini (Deşt-i Kıpçak) istila etmeleri üzerine doğu karadenize yerleşen ku-man/kıpçaklardan ve Trabzon'un moğol egemenliğinde kalmış olmasından geçmiş olması muhtemeldir.

Ayrıca Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye isimli kitabında "Anadolu beldelerinde mevcut halkların konuştuğu beş dil" kaydına atıf yaparak; türkçe, rumca, ermenice, farsça ve muhtemelen süryanice gibi beş dilin konuşulduğu ifade eder ve bunun çok önemli olduğunu belirtir.

Günlük konuşmalarda cümle aralarında kullanılan kelimelerden bazıları:

Hacan (ne zaman ki), Kaybana (yok olasıca), Ander (kötü, çirkin), Kelubaa (galiba), Bare (ba-ri), Aha (İşte), Haboyle (Bu Şekilde), Kümen (umut), Polaki (Belki), Soğun (hiç olmazsa), Meram (Maksat) ..

Bilim Adamları - Sporcular

Gülen Köyü'nün Toprağa ve gurbetçiliğe bağlı yaşamı1970'li yıllara kadar Eğitim-Öğretim'in genellikle ilkokul ile sınırlı olmasını adeta zorunlu kılıyordu. 70'li yıllardan sonra ise köy ara-zilerinin mevcut nüfusu barındırmakta zorlanması, ve kentlerle temas, okumaya ilgiyi artırdı. Bugün Doktor, Mühendis, İktisatçı, Öğretmen vs. gibi mesleklere mensup olanlar çoğalmak-tadır.

Burada Köyün halen de ilk olma özelliğini koruyan bilim adamı (Mollaömeroğullarından) E-mekli Tabip Albay Prof. Dr. Yusuf Yazıcı'yı özellikle belirtmek gerekiyor.

Köyden çıkan sporculardan bazıları ise şunlardır:

Faruk Yiğit (Karafendoğullarından - Futbolcu, Kocaelispor, Fenerbahçe ve Bursaspor'da oynadı)
Osman Akyol (Yahyaoğullarından - Futbolcu, Galatasaray, Konyaspor ve Antalyaspor'da oy-nadı)
Hüseyin Genç (Yunuseklilerden - 51 Kg. Milli Boksör)
Mustafa Genç (Yunuseklilerden - 48 Kg. Milli Boksör)
Abidin Genç (Yunuseklilerden - Boksör)

İslami Gelenekler

Of-Çaykara yöresi, medreseleri ve alimleriyle de ünlüdür. Trabzon Rum İmparatorluğu döne-mi boyunca Of ve Çaykara vadisinde çok sayıda rahip ve papaz yetiştiren Manastır ve kilise vardı. Yörenin 1461'de Osmanlılar tarafından fethiyle birlikte aynı yoğunlukta İslami irşad, tebliğ, eğitim-öğretim faaliyetleri yoğunlaştırılmıştır. Buna paralel olarak medreseler çoğal-mıştır. Türkiye'nin hemen hemen her tarafında bir Of veya Çaykara'lı ilim adamı bulmak mümkündür. Aynı gelenek tüm yörede olduğu gibi Gülen Köyü'nde de özellikle İslami İlimler ve Hafızlık uzun yıllar sürdürülmüştür. Halen de köyün Kur'an Kursu'nda Hafızlık eğitimi de-vam ettirilmektedir.

Köyün Kur'an Kursunda ehil hocaların gözetiminde; çocuklar 10-12 yaşına gelinceye kadar temel İslami bilgiler verilir, günlük ibadetler için gerekli dua ve "Yasin", "Tebareke" gibi bazı sureler ezberlettirilir, Kur'anı "yüzünden" okumak öğrettirilirdi.

1950'li yıllara kadar camide okuyan talebelere murit, aynı dersi yapan talebe arkadaşlarına da şerik denirdi.

Köyün Kur'an Kursu'nda okuyan çocuklara Allah, Peygamber, Ahiret, Ölüm, Kur'an ve İba-detler "kafiyeli beyitler" şeklinde ezberlettirilir (1935-1940'lı yıllar):

İşte Gülen köyü şivesiyle birkaç örnek:

"Kelimdur ey ğafil insan Seni oldamasun tünya
Kel tünyada atma ğuser Keçmişlerunden al hisse
Bu tünyada kalmaz kimse Elüm var irişur bir kün.
Elüm var kelur afati Akar közunden kan kati
Kedururler paşsuz ati Piner da kideruk pir kün.
Hesap ederler maluni, Kimse pilmez ehvaluni
Kebr içinde sualuni Yolağuz verursun pir kün.
Hazreti Heva anamuz Ona da kalmadi tünya "

Sultan Abdülhamit döneminde bu medreselerde okuyanlardan (ilim tahsili kesintiye uğrama-ması için) asker alınmazdı.

Köyün eski alimlerinden bazılarının isimleri: Molla Ömer Efendi, Molla İsmail Efendi, Molla Mehmet Efendi, Hacı Şerif Efendi, Molla Yakup, Molla Şaban, Molla Ali, Molla Dursun, Molla Salih, Molla Hasan, Molla Hüseyin...

Köyde yetişen bazı Hafızlar ise: Hafız Osman (Düzenli), Hafız Ali Fahri (Hafız Mikdat), Ha-fız Mustafa (Düzenli), Hafız Mustafa (Düzen)...

Ölüm

Tüm Anadolu'da olduğu gibi Gülen Köyü'nde de ölüye saygı ileri safhadadır. Köyde birisi öldüğünde köyde bulunan herkes cenaze namazına katılır. Cenaze namazı mezarın yanında veya en yakın yerde kılınır. Herkes hakkını helal eder ve ölünün kabre konmasına kadar me-zarlıktan ayrılmazlar. Ölünün yakınlarına 'taziye'de bulunulur.

Eski adetlerde definden sonra cenaze sahibi tarafından fakir erkeklere havlu, tüm kadınlara başörtüsü, iskat için de para dağıtılırdı.


Hacca Gidiş-Dönüş

1970'li yıllara kadar bazı temel adet ve gelenekler törelere uygun törenlerle tüm ayrıntılarına (adap ve erkanına) riayet edilerek yerine getirilirdi. Hacca gidiş ve gelişte de törenler yapılır-dı.

Hacca giderken ve geldikten sonra topluca yemek verilir. Hacca gidecekleri, köylüler toplanıp tekbirler eşliğinde Köy altına (Visir Deresinin Solaklı Deresine karıştığı yer) kadar götürüp u-ğurlarlar. Köy altına kadar tekbirlerle birlikte adeta bir şenlik havası içerisinde silahlar atılır.

Dönüşte, köylüler hacca gidenleri uğurladıkları yerde karşılarlar. Karşılamada hacılar yine tekbir ve silah sesleri eşliğinde eve kadar getirilir. Köylüler ziyaret için hacı evine baklava ya-pıp getirirler. Ziyarete gelenlere hurma, zemzem ikram edilir, tesbih, fes, seccade hediye edi-lir, bayanlara kına dağıtılır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında 1. ve 2. kuşaklar Of, Çaykara ve Bayburt Medreselerinde İslami İlimleri tahsil ederlerdi. Ayrıca ailede mutlaka bir çocuk "hafız" olarak yetiştirilirdi. Köyde bulunan bazı ailelerin ön adlarındaki "Molla" takıları o ailelerde alimlerin yetiştiğinin de işa-retidir. (Molla Şaban, Molla Hüseyin gibi..)

Köylülerin (özellikle Of ve Çaykara'nın tarihsel arka planındaki İslami ilim geleneğinin de varoluşuyla) İslami hassasiyetleri yoğundur.

Köy'de (eski) imamlık yapan bazı Alim-İmamlar: Molla Şaban (Köyde medfun), Molla Hü-seyin, Molla Salih, Mehmet Efendi (İnegöl'de medfun). Hamdi Hoca (Suluova'da medfun), Hasan Hoca, vs.

Köyün toplu mezarlığı yoktur. Her ailenin kendi arazisi üzerinde "aile mezarlığı" vardır. İn-sanın "fani"liğini her an hatırlaması için oldukça güzel bir gelenek olan evlerin bitişiğindeki aile mezarlıkları yaşayanla-ölenin birarada harikulade ahengini oluşturur. Mezarlık yanların-dan her geçen mutlaka "ihlas ve fatiha" okur.

Köyde bulunan, sağ ve akıl baliğ olan herkesin Cuma ve Bayram Namazlarında bulunması ö-nemli bir vecibe ve gelenektir. Köyde olup da Cuma ve Bayram Namazı'na gelmeyen mutlaka ölümcül derecede hastadır.

Her yıl'ın 23 Haziran gününde tüm civar köylülerle birlikte Sultan Murat Şehitleri'ni anmak için Sultan Murat Yaylası'na çıkılır, dualar edilir. 1916 Osmanlı-Rus Savaşında Of'un işgalin-den sonra Bayburt'a doğru ilerleyen Ruslar'la muharebelerin yapıldığı Sultanmurat Yayla-sı'nda kazılan mevziler ve şehit düşen askerlerin yattığı şehitlik vardır.

Yemek Adabı

"Büyük Aile"nin hakim olduğu aile düzeninde toplu davranış ve yaşama biçimlerinde tam bir disiplin ve uyum vardır. Tarladaki çalışmadan evin içindeki uğraşlara hatta yemek biçimine kadar.

Yemekler evin aşanasında toplu olarak yenir. Yemeğe evin büyükleri ile birlikte başlanır. Başlamadan evvel "Eğuzü besmele" çekilir. Yemek arasında konuşulmaz. Yemek bittikten sonra "şükür duası" edilir. Klasik duaların yanı sıra türkçe olarak da şükür ifade eden dualar vardır:

"Allahum sağa Hemdolsun, şükrolsun. Verduğun nimetlere, verduğun pereketlere. Her kimun zerre kadar hakki var isa olsun ruhleri içun."

Savaşlara Katılanlar, Gaziler, Şehitler

Anadolu'nun diğer yörelerinde olduğu gibi Gülen Köyünde de 1. Dünya Savaşı, İstiklal Har-bi, vs. ye katılanlar, gazi ve şehid olanlar vardır. Bunlardan hatırlayabildiklerimiz şunlardır:

Köyde İstiklal Madalyası ve Gazilik Beratı alanlar:

Abdioğullarından Ali oğlu Hamdi DÜZENLİ (1311 doğumlu)
Kofoğulları'dan Sefer oğlu İbrahim YİĞİT (1316 doğumlu)
Karabiberoğulları'ndan Yakup oğlu Dursun GENÇ (1315 doğumlu)
Kamiloğulları'ndan Salih oğlu Kamil AKYOL (1313 doğumlu)

Değişim olgusu..

Her kuşağın "bizim zamanımızda" diye başlayarak enerjilerinin doruk noktada olduğu kendi dönemlerini yadediş biçimleri bugün de sürüp gidiyor. Bu insanın fani olmasının dolayısiyle değişimin bir gereği..

Ancak; tarihsel arka plandaki insan ve toplumsal dokunun önemli kırılma ve bozulmalara uğ-ramadan, zamanın araçlarını da önüne katarak sürdürüldüğü coğrafyalarda, birdenbire ve hızlı bir biçimde meydana gelen değişmeler geleneksel değer ve anlayışları önemli ölçüde tahrip e-diyor.

Gülen Köyü'nde de..

Köyde hissedilen, farkedilen bu sosyal değişimi ifade eden köye mahsus bir mısra:

"Kalktı dünyadan muhabbet, utanmak, edep haya
Her biri der Müslümanım dilde söylerler güya!"

Gülen Köyü'nde Komşuluk ilişkilerinden insan davranışlarına, çevre ile olan münasebetlere kadar tüm dokuda önemli zedelenmeleri görebiliyoruz. Şunu da özellikle belirtmek gerekiyor ki; bu toplumsal bozulma'dan insan-tabiat ilişkilerine kadar tahribatın en az görülebileceği bölgelerden birisi Doğu Karadeniz'dir. Coğrafyanın tahribata uzun süre müsaade etmeyici ya-pısından dolayı, her tür kirlenme ve bozulmaya karşı direnebilen bir dokusu da vardır Doğu Karadeniz'in..

Bu konuda köyün yaşlıları'nın gözlemleri oldukça önemli :

Hasan Ayaz (100): "Eskiten taha yakin idi piripirine insanlar. Şimdiki varluk vakti kimse kimseyi tanimayi."

Emine Aktürk [(90) Mine Hala]:"Evelten pirpirine taha pağli iduk. Şindi herkes kendi kendine tuşti. Evelten taha fakirluk varti. Aha pizum ekraba çok zenkinledi ta ne oldi. Huzur o zaman idi.

Dursun Aktürk [(80) Rimit Lakaplı]: "..Eskiten insanlar pirpirine samimi idiler ama en kuçuk şey içun senlan şamata çikarapilurdiler. Ama şindi teyil. Hiç itibara almayiler olari. Eskiden hurmet var idi. Ufak peyuk tanilurdi. Pen şindi oyle oluyirum pazen arabadan enmekluk oluyirum. Ola arabacisun sen. Pen şindi tesem sağa, (oyle ya herif kitti oturdi oraya, niçun o-raya atam kodun. Pilursun pen sağa tedum keleceğum.) Senun terbiyen olsa karandi kelecek pilepilursun. Niçun? Yaşliluk itibariyla.


Muhtarlar:

Adı ve Soyadı Görev Tarihleri

Dursun Biber (Köhyaoğullarından) 13,08,1950-17,11,1963
Sefer Yazıcı (Molla Ömeroğullarından) 17,11,1963-12,12,1977
Süleyman Aktürk (Molla Şabanoğullarından) 12,12,1977-25,03,1983
Cafer Algül (Uzunmehmetoğullarından) 25,03,1983-15,02,1984
Dursun Bektaş (Kocalekoğullarından) 15,02,1984-27,02,1994
Mustafa Düzenli (Hacıyakupoğullarından) 27,03,1994-18,04,1999
Mikdat Düzenli (Abdioğullarından) 18,04,1999-

Sonuç

Anadolu'nun her coğrafyası olduğu gibi Doğu Karadeniz coğrafyası da binyılların getirdiği tarih ve kültür değerlerini üzerinde yaşayan insanda yeni bir ruha kavuşturmuş olarak halen varlığını sürdürmektedir.

Yukarıda son derece kısa bir özetini verdiğimiz Visir (Gülen) Köyü, diğer Doğu Karadeniz Bölgesi köyleri gibi, binyılların süzgecinden geçerek bugüne taşınan kültür ögelerini (Mekan-dan davranış kalıplarına kadar) modernizmin yokedici tahripkarlığına karşı direnmektedir. 100 yıllık taş-ahşap evler bu direnişin en bariz sembolleridir.

Bu direniş mahküm olmayla mı sonuçlanır yoksa insanla-toprakla uyum içinde yeni bir örgü-ye-forma mı bürünür, bilemeyiz..

Dileğimiz, çabamız, duamız: "yerel"liğin "yer"inden koparılmamasıdır. "Yerel"liğin "dil"inin yok edilmemesidir.

Şair gibi biz de mi tekrar edelim acaba: "İşte geldik gidiyoruz. Şen olasın Halep şehri!"

ANA KAYNAKLAR:

1. Ksenophon, Anabasis
2. Strabon, Coğrafya
3. Fallmerayer, Trabzon İmparatorluğu Tarihi
4. Prof. Charles Texier, Archi........
5. Osmanlı Tahrir Defterleri (1486-1583)
6. Trabzon Vilayeti Salnameleri (1877),
7. Prof. Bilge Umar, Türkiye'deTarihsel Yer Adları
8. Prof. F.Kırzıoğlu, Kıpçaklar
9. Prof. L.Rasonyi, Tarihte Türklük, Tuna Köprüleri, Kuman Özel Adları
10. Prof. M.Halil Yinanç, Anadolu'nun Fethi
11. Prof. Osman Turan, Türkler Anadolu'da ve diğer eserleri
12. Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi Rumca/Fransızca Bölümü Öğretim üyeleri.
13. Türk Dil Kurumu Tarama ve Derleme Sözlükleri
14. Köyde yaşayan insanlar.